13 Haziran 2009 Cumartesi

NE KADAR REZİL OLURSAK O KADAR İYİ.

Aldatmalar, yalanlar, riyalar almış başını gidiyor... Doğrulukmuş, dürüstlükmüş, sadakat, erdem gibi değerlerin üstü çiziliyor artık. Ne tarafa baksanız bir kirlilik, bir rezalet görüyorsunuz.

Gaeteler, dergiler, televizyonlar doğal olmayan şeyleri, hileyi, düzeni baştacı ediyor adeta. Güzellikler kirleniyor, çirkinlikler almış başını gidiyor. Kirlilik denizinde temiz kalan insanların olduğunu bilmek, boğulmaktam korkmamızı bir nebze eksiltiyor. Bu bir kaos aynı zamanda ve kendi kendini tüketecektir birgün ve gerçek değerler, güzellikler yerini bulacaktır.... En azından ümidimiz o... Tam da bunları düşünürken aklıma Büyük usta Can Yücel'in "Sevgi Duvarı" adlı şiiri geliyor.. Ne güzel anlatmış içinde bulunduğumuz durumu....

TİN

SEVGİ DUVARI

Sen miydin o yalnizligim miydi yoksa
Kor karanlikta acardik pasli gozlerimizi
Dilimizde aksamdan kalma bir kufur
Salonlar piyasalar sanat sevicileri
Derdim gunum insan arasina cikarmakti seni
Yakanda bir amonyak cicegi
Yalnizligim benim sidikli kontesim
Ne kadar rezil olursak o kadar iyi

devamı...

Pervasız Pertavsız Enis Batur'un Cumhuriyet Kaitap'taki köşesinin adı. Bu kitap ise, Enis Batur'un 2000 - 2008 yılları arasında yayımlanmış yazılarını

Pervasız Pertavsız Enis Batur'un Cumhuriyet Kaitap'taki köşesinin adı. Bu kitap ise, Enis Batur'un 2000 - 2008 yılları arasında yayımlanmış yazılarının toplanmasından ortaya çıkarılmış bir eser..

Batur'un değişik dergilerde, sempozyumlarda sunulan metinleri ve farklı kitaplar için yazmış olduğu yazıları da yer almakta.. Çok farklı konuların irdelendiği bu kitabı beğenerek okuyacaksınız. Batur hayranlarının kaçırmayacağı ve zevkle tüm ayrıntıları dikkate alarak okuyabileceği bir kitap Pervasız Pertavsız...

devamı...

12 Haziran 2009 Cuma

SU...

Su....
Denizde su,
Havuzda su....
Hiç aynı mıdır
havuzla deniz,
denizle havuz ?
Biri alabildiğince özgür,
diğeri dört tarafı kapalı esir...

devamı...

2009'UN GELINLIK MODELLERI

Özel gününüz için tasarlanan gelinlikler düğünün en önemli ayrıntılarıdır. Sadece bir kez giyilecek olan (ümit edilen odur :)) gelinlik seçimi bu özel gün için sizi prensese çevirir. Önemli bir noktada bu seçimi yaparken mutlaka bedeninizi tanıyıp ona göre yapmaktır.

Özel gününüz için tasarlanan gelinlikler düğünün en önemli ayrıntılarıdır. Sadece bir kez giyilecek olan (ümit edilen odur :)) gelinlik seçimi bu özel gün için sizi prensese çevirir. Önemli bir noktada bu seçimi yaparken mutlaka bedeninizi tanıyıp ona göre yapmaktır.

Ayrıca seçtiğiniz modelin düğün konseptiyle ve diğer tüm detaylarla uyumlu olması da gerekmektedir. Bir kır düğünü yapıyorsanız ağır işlemeli süslü bir gelinlik nasıl abartılı durursa, bir balo salonunda vereceğiniz görkemli bir davette de üzeri papatyalarla süslü bir gelinlik yadırganacaktır.
devamı..

HAFTANIN FILMLERI 12/19 HAZIRAN

Hafta sonu nihayet geldi ve yoğun geçen bir haftadan sonra dinlenmek, eğlenmek isyeceksiniz. İşte bunun için size önerilerimiz sinemalar olacak. Bu hafta vizyona giren filmlerden seçtiklerimiz...


ADAMIM BENİM / I LOVE YOU, MAN

Gösterim tarihi : 12 Haziran 2009
Yönetmen : John Hamburg
Oyuncular : Paul Rudd , Jason Segel , Rashida Jones
Senaryo : John Hamburg
Müzik : Theodore Shapiro
Görüntü yön. : Lawrence Sher
Tür : Komedi
Süre : 105 dk.
Yapım yılı : 2009

Filmin konusu : Peter, Zooey ile evlenmek üzeredir ancak nikâhında sağdıçlık yapacak erkek arkadaşı olmadığını fark eder. Bunun üzerine bir sürü erkekle dostluklar kurmaya çalışır. Sonunda Sydney ile arasında sağlam bir dostluk ortamı oluşur. Ancak iki erkeğin birbirine yakınlaşması hızlandıkça Peter’in Zooey ile ilişkisinde sorunlar başlar. Peter bir tercih yapmak zorundadır. Ya nişanlısını, ya da yeni bulduğu “kardeşini” seçecektir.

Resmi web sitesi: http://www.iloveyouman.com

DEVAMI..

ILISKIDE DIKKAT ETMENIZ GEREKENLER

Aşırı kıskançlık, sürekli arayıp nerede olduğunun sorulması, aşırı üstüne düşmek en sık yapılan hatalar kuşkusuz… Ancak dikkat edilmesi gereken başka konular da var.

Sevgiliniz fazla konuşmayı sevmeyen ve sakin yapıda biriyse sürekli üzerine giderek ”bir derdin mi var? Niçin konuşmuyorsun” gibi sözlerle onu bunaltmayın. Böyle davranmakla aslında iyilik yapılmadığını vurgulayan uzmanlar, erkeklerin, kadınlar kadar çok konuşmayı sevmediğine ve tek başlarına da çok mutlu olabildiğine dikkat çekiyor.

Onu çok seviyor ve merak ediyor olabilirsiniz ama bu onu günde 10 kez aramanızı gerektirmez. Özellikle işyerinden saat başı sevgilinizi arayıp onu kontrol etmeniz onu oldukça sıkabilir. Eğer aramadan duramıyorsanız, en azından vakti olup olmadığını sorun.

devamı...

11 Haziran 2009 Perşembe

ANTHOLOGY: TALES FROM THE EXPAT HAREM

TALES FROM THE EXPAT HAREM : Foreign Women in Modern Turkey... A nonfiction anthology edited by Anastasia M. Ashman and Jennifer Eaton Gökmen, debuted at the opening meeting of the IWI this week in a special pre-sales event. Excited expatriates kept the book's editors and a number of fellow contributors busy dedicating and autographing throughout the morning. Published by Dogan Kitap, the English version of Expat Harem is now available in Turkey's bookstores together with the Turkish edition. devamı...

HAFTANIN KİTABI : TÜRKÇE SEVMEK

"Türkçe Sevmek" adı biraz ilginç gelebilir size. Ayrı ayrı kültürlerden otuziki kadının hikayesi anlatıloıyor bu kitapta.. Bu kültürün büyüsüne kapılan kadınlar ve hikayeleri...

Çeşitli nedenlerden dolayı Türkiye'ye gelen ve buranın havasına kendilerini kaptıran bu kadınlar bir kitap yazıyor. İçlerinde arkeolog, öğretmen, misyoner var. Bunlardan ikisi de Anastasia Ashmann ve Jennifer Eaton Gökmen... Onlar da "Türkçe Sevmek"te hikâyesini okuyacağınız birçok kadın gibi gönüllerini birer Türk erkeğine kaptırmışlar. Ve şu anda Türkiye’de yaşıyorlar.

Başta Türkiye'nin koşullarına ayak uydurmakta sıkıntı çeken bu insanlar, Türkiye'nin tanıtımına da katkı da bulunuyorlar... Yabancı gözüyle Türkiye'yi görüp, örf ve adetlerini tanıyan, yardımseverliğin boyutlarını, değer yargılarını anlayan kısaca bir yabancı insanın Türkiye hakkında görüşleri, izlenimleri var bu kitapta...

DEVAMI...

10 Haziran 2009 Çarşamba

ALIŞ VERİŞ ÇILGINLIĞI

İnsanlardaki alış veriş çılgınlığını anlamak mümkün değil. Bugün biraz kendimizi şımartalım dedik ve attık kendimizi dışarı... LcWaikiki'den tutun Rodi, Seven Hill vb. bir sürü mağazalarda adeta iğne atsan yere düşmeyecek durumları. Kriz çok da etkilemişe benzemiyor yurdum insanını. Bu kadar çeşit, bu kadar değişik mağazaların hepsi dolup taştığına göre hiç de para yok diyenlere inanası gelmiyor insanın. Türk halkı nerede ucuzluk görse, bedava diye koşuyor. Çantalarını doldurmadan da çıkmıyorlar mağazalardan gördüğüm kadarıyla... Sonra da yetmiyor, bitmiyor veryansınlar ediliyor.. Peki bu alış verişlere para nereden bulunuyor? Bu durumda demek ki kriz falan yok ya da teğet geçiyor sayın büyüğümüzün(!) söylediği gibi.

DEVAMI...

7 Haziran 2009 Pazar

SALVADOR DALİ......

Resim sanatının kilometre taşlarından sürrealist bir ressam
Salvador Dalí 11 Mayıs 1904'de Figueras'ın (İspanya'nın Kuzeyinde Pirienelere yakın bir kasaba) bir köyünde doğdu. 6 yaşındayken menenjitten ölen erkek kardeşinden 3 sene sonra dünyaya gelmişti. 1973 de şöyle yazacaktı: 'Doğar doğmaz tapınılan bir ölünün ayak izlerinden yürümeye başladım. Beni severken hala onu seviyorlardı aslında. Belki de benden çok onu.. Babamın sevgisinin bu sınırları yaşamımın ilk günlerinde itibaren çok büyük bir yara oldu benim için.'

6 yaşındayken menenjitten ölen erkek kardeşinden 3 sene sonra dünyaya gelmişti. 1973 de şöyle yazacaktı: 'Doğar doğmaz tapınılan bir ölünün ayak izlerinden yürümeye başladım. Beni severken hala onu seviyorlardı aslında. Belki de benden çok onu.. Babamın sevgisinin bu sınırları yaşamımın ilk günlerinde itibaren çok büyük bir yara oldu benim için.' Ona koydukları isim; ölmüş kardeşinin ismiyle aynıydı: Salvador. Ressam bu kardeşine ikiz kadar benziyordu. Anne babasının yatak odasında Velazquez'in Çarmıhta İsa resmiyle birlikte asılı olan kardeşinin resminin yaşayan bir aynasıydı. Böylece Salvador Dalí bir küçük despota dönüştü. Ailesinin dikkatini çekmek için yaptığı histeri krizleri, teatral hareketler alışılagelmiş şeylerdi.

Uzun süre, onu fetheden kızkardeşi Ana Maria'nın doğumu bile onu düzeltmeye yetmedi. Aksine zaman geçtikçe farklılığını ifade etme isteği daha dayanılmaz hale geliyordu. Hasta çocuk; 10 yaşında yaptığı ilk self-portresinin ismiydi. Bir süre sonra ilk resim kursuna başladı. Öğretmeni Juan Núñez iyi bir ressamdı; ondan karakalem çalışmayı öğrendi. Daha sonra Catalan (İspanyanın Kuzey doğusunda yaşayan Catalanca adında farklı bir dil konuşan insanlara verilen isim) empresyonist ve realistlerini tanıdı. Daha sonra Kübizm ve Juan Gris'i keşfetti. 20'li yılların başında Madrid San Fernando Akademisine başladı. Ancak anarşist hareketleri nedeniyle okuldan atıldı ve bir süre Girona'da tutuklu kaldı. (1923) Daha sonra tekrar okula kabul edilse bile 1926'da tamamen atıldı.

Bunu takip eden yıl Paris'te Picasso'yla tanıştı. 10 yıl sonra Londra'da Stefan Zweig onu Sigmund Freud'a tanıttı. 1923'te Madrid'de Luis Buñuel ve García Lorca ile tanıştı. Dalí böylece değişti. Görünümüyle de. Başlangıçta ki uzun saçları; ağzından hiç düşmeyen piposu daha sonra kısacık biryantinli saçlı spor kıyafetli asık suratlı birine dönüştü. Günlük yaşamı; entelektüel bir söylemin ve lüks bir yaşamın çevresinde dönüyordu. Buñuel'le 'Bir Endülüs Köpeği' filmini sahneye konmasına yardımcı oldu. Ama. Buñuel.'i dinsizlikle suçlayarak ikinci bir filmden uzak durdu. Buna karşın García Lorca'yla çok yakın bir arkadaşlığı oldu. 1925-36 yılları arasında uyumlu bir dostlukları oldu. Kadınlar pek ilgisini çekmiyordu. Onlar “sadece erotik fantezileri için gerekli”ydiler.

Dali’nin fikrini değiştiren olay 1926’da Gala’yla tanışmasıyla gerçekleşti. Gala; bir Rus avukatın kızı ve sürrealist şair Paul Eduard'ın eşiydi. Onu ilk defa Cadaquez'de Akdeniz'in Catalan kıyısında Hotel Miramar'ın karşı terasında gördüğünde eşiyle beraberdi. Ertesi gün saat 11'de plajda buluşmak üzere sözleştiler. Dali bu olayı tamamen sembolik bir biçimde hazırlamaya karar verdi. Soyundu. Elbiselerini, göğüs uçlarını, kıllarını, göbek deliğini ve esmerleşen tenini gösterecek şekilde kesti, katladı. Boynuna inci bir kolye, kulağına bir kırmızı bir sardunya taktı. Traş olurken yaralanmasından esinlenerek kendi kanını süründü. Bunu balık kuyruğu, keçi gübresi ve yağla karıştırdı. Ama pencereden Gala'yı, özellikle de çıplak bronzlaşmış sırtını görünce, bu ölümcül ritüele son vererek üzerindeki partallığı ve bu vebalı tutkuyu soyunmaya karar verdi. Birkaç ay sonra tamamen aşık olarak birlikte yaşamaya başlayacaklardı. Ve o andan itibaren Gala; Dali için bir aşık, bir arkadaş, esin perisi ve model (ilk defa profilden Gran Mastrubador'da gözükür), danışman ve herşeyin ilersinde varlığının yöneticisi olacaktır. Port Lligat'de hayatlarının evlerini kurdular. İlk önce İspanya İç Savaşı’ndan daha sonra Dünya Savaşından kaçmak için tüm dünyayı gezdiler.

Dali şöyle açıklar düşüncesini: 'Her zaman anarşist ve aynı zamanda da monarşisttim. Her zaman burjuvaziye karşıydım ve hala da öyleyim. Gerçek kültürel devrim monarşist prensiplerin restoresiyle mümkündür.' Ama 1934'te beş yıllık aktif bir işbirliğinden sonra artık eski sürrealist arkadaşlarından ayrılmış ve küçük burjuvaya dönüşmekle suçlanır olmuştu. Çünkü politikadan kaçıyordu: 'Beni ne marksizm bir parça bile ilgilendirmiyordu. Politika bir kansere benziyordu.' Newyork'a yerleşti, ama arada sırada geri dönüyordu. Örneğin faşistler arkadaşı Garcia Lorca'yı öldürdükten ya da Nazilerin istilasından sonra. Mamafi, Kuzey Amerikalılar tarafından aranılan, sevilen, iyi ücret ödenen biriydi. 1966'da Newyork modern sanatlar müzesinde 1966'de ona bir retrospektif adadılar. Beuborg'daki bir diğer sergi için 1979'a kadar beklemesi gerekti. 3 sene sonra 1982'de Gala öldü. O zamandan sonra nerdeyse resim yapmayı bıraktı. Dali , Gala'nın mezarının olduğu Pubol'e yerleşti ve son eserlerini verdi. Bütün akımları tanıyıp; olası bütün etkilerden geçtikten; tüm çılgınlığıyla o devasa eseri 'Babil Kulesi'ni oluşturduktan sonra; Salvador Dali sanatı boyunca uzayıp giden bir ipi farketti. Bu ip görünmez bir şekilde daha Breton'la bile değilken gerçekleştirdiği ilk sürrealist eseriyle, gerçek anlamdaki sürrealist eserlerini birbirine bağlıyordu. Freud'un içten ve ve fanatik olarak tanımladığı, Dali'nin gözleri; hep büyüleyici bir dünyayı keşfediyordu.

Dali hiçbir zaman taptığı esin perisi Gala'dan ayrılmadı, eve kendine duyduğu ihtiyaçtan daha fazla bir ihtiyaçla ona bağlıydı. Pubol Şatosundaki yangından kurtulduktan sonra; 23 Şubat 1989'da Figueras hastanesinde, 84 yaşında öldü. Cesedi ilaçlandı; ve Figueras'daki müzesine hakim olan dev kubbenin altına gömüldü.


videosu için tıklayın

BU YAZIN MODA RENGI SARI VE YESIL

Bu yaz da gene herşey rengarenk cıvıl cıvıl olacak. Ama öne çıkan sezonun moda rengi sarı....,

Özellikle de mimoza sarısı revaçta. Modacılar bu rengi özellikle seçmişler bu sene. Bilndiği gibi kriz etkisini tüm dünyada ağırlığı ile hissettirdi. Sarı da umudun rengi olduğu için, seçimleri ağırlıklı olrak mimoza sarısı ve tonları oldu. İnsanların karamsarlıktan kurtulması, kendilerini en azından giysilerinin içinde mutlu ve umutlu hissedebilmeleri için.

Koyu renklerden olabildiğince uzak duran modacılar siyahı da bu sezon geri plana atmışlar. Karamsarlık, hüzün yeteri kadar insanların üzerinde var, biraz olsun psikolojilerini yumuşatalım isteği ile.

DEVAMI...