27 Mart 2010 Cumartesi

HAFTANIN KITABI: MUSALLA TASINDAKI TURKIYE

İnsanlar herşeyi birbirine karıştırmış, zihinler dondurulmuş, diller susturulmuş durumda. Adeta bir görmezlik, duymazlık tozu serpilmiş, güzel ülkemin, güzel insanlarına(!?)..... Umutlar tükenmiş, kara çarşaflar örtülmüş kafaların, beyinlerin üzerine....

Uykunuzdan uyanmak, silkinmek ve gerçekleri görmek, analiz yeteneğinizi geliştirmek, geçmişi ve geleceğinizi görmek için okuyun, okutun, değerli kalemden çıkan kitabı..

TİN

Türkiye artık neredeyse “musalla taşına yatırıldı.”
Türkiye’de Türkler Mustafa Kemal Atatürk’ü anmaktan çekinir hale getirildi.
Böyle bir ortamda, daha kıl-tüy tartışmaları ile oyalanıyoruz. Muhalefet de buna ortak oluyor. Karşılıklı kavgalarla halk uyutuluyor.

Eski numaralar
AKP’yi iktidara ve Çankaya’ya taşıyanlar, yine “eski numaralara” başvuruyorlar. Yine “eski hesap sorma numaraları” gündeme getiriliyor. Halkın gazını alalım, seçimler yaklaşıyor yerimizi koruyalım diye.
Daha önce de hep hesap sormaktan söz ettiler, sonra hesap verdiler!..
Ama, politika cilvesiz olmuyor demek ki, yine aynı cilveleri görüyoruz.
Çözüm üretmek yerine, kavga en kolayı tabii.
Birinde akıl, diğerinde ağız dalaşı ve kaba kuvvet kolaycılığı söz konusu.
En son tartışmalardan biri “Türbanla askeri hastaneye girilip girilmemesi” konusu.
Oysa, bu milletvekillerinin tümü de biliyor ki, bulundukları TBMM’ye de hanımlar istedikleri giysilerle giremiyorlar.
Örneğin, özgürlüklerin olması gereken ve bu konuda yasaların yapıldığı TBMM’ye kadın milletvekilleri normal bir pantolonla giremiyor. Bunu dile getirmiyorlar.
AKP’nin elinde haksız elde ettiği ezici bir milletvekili çoğunluğu var. “Askeri tesise türbanla giremiyoruz” diye bağırarak yine oy toplamaya çalışıyor ama, bu gücüyle önce “Meclis’e girme” yolunu açmıyor.
Bunda da mı asker suçlu acaba? Ayrıca, Sayın Genelkurmay Başkanı Orgeneral Başbuğ buna da üzülüyor mudur?

400 yılın hesabı...
Ne diyordu Atatürk?
“Bizimle 3-4 senelik bir hesap görmüyorlar. 300-400 senelik bir hesabı görmeye başlıyorlar.”
Osmanlı’nın çöküş dönemi karikatürlerine bakarsanız, devlet çökerken, birbiriyle yumruklaşan vekilleri görürsünüz.

Şimdiki gibi!..
Yok mudur, Türkiye’yi yatırıldığı musalla taşından kaldıracak bir parti?

Hulki Cevizoğlu Kimdir?

Gazeteci-TV program yapımcısı Hulki Cevizoğlu, A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde “Siyaset Bilimi” lisansı ve “İşletmecilik” yüksek lisansını tamamladı. 1981’de gazeteciliğe başladığı Hürriyet’te aralıksız 8 yıl çalıştıktan sonra çeşitli basın kuruluşlarında muhabir ve yönetici olarak görev yaptı.

1994’te başladığı “Ceviz Kabuğu” programını 16 yıldır sürdürüyor, Yeniçağ Gazetesi'nde yazıyor. 23 Kasım 2009'da kurulan DSHP'nin (Demokratik Sol Halk Partisi) 5 Aralık'taki Kuruculur Kurulu toplantısında "seçilerek" Genel Başkanı oldu. İki ay sonra, "uygulamadaki" ilke ayrılıkları nedeniyle istifa etti.

Hulki Cevizoğlu’nun programları yüksek öğretimde bazı derslerde incelenmekte ve bazı doktora tezlerinde kaynak oluşturmaktadır.

Cevizoğlu'nun yayınlanmış 35 eseri, ve canlı olarak yayınlanmış 700 televizyon programı vardır. "Kabul ettiği saygın ödülleri" 100'ün üzerindedir.


21 Mart 2010 Pazar

SAIR HASAN TAŞCI ILE SIIR, YASAM,SENDIKALARA DAIR SOYLESI

Hasan Taşçı'nın yeni kitabı "Aşk Olsun Yolun" Anfora Yayınlarında çıktı. Taşçı'nın bu kitabından başka 3 kitabı daha var. Aydoruklarda Üşüyorum, Saçları Islak Gecenin ve yasaklanmış olan Kırkıı Çıkmamış Acılar...

Taşçı şu an bir roman hazırlığı içinde. Kendisi ile şiir ve edebiyat üzerine bir söyleşi yaptık

TİN: Hasan Taşçı kimdir?
Hasan TAŞÇI : Dede Dağıstan'lı, nine Çerkez. Dört kardeşin en büyüğüyüm. Ozan bir dedenin torunuyum. Babam Köy Enstitüsü mezunu bir öğretmen. Yazılarını kitap haline getirmemiş ancak yerel basında yazmış. Benim yazarlığım genetik. O yıllarda dedem ve babamın sayesinde şiire merakım arttı ve de devam etti.

TİN: 21 Mart Dünya şiir günü. Bu gün için ve özel günler için Hasan Taşçı ne düşünür?
Hasan TAŞÇI :Özel günler benim için çok önemlidir. Şiirle ilgili düşüncelerimi ise size şöyle özetlemek isterim:

"New York’un Brooklyn Köprüsünde dilenen bir kör dilenci varmış. Köprüden gelip geçenlerden biri adamcağıza günlük gelirinin ne kadar olduğunu sormuş. Dilenci iki dolara zar zor ulaştığını söylemiş. Yabancı bunun üzerine kör dilencinin önünde duran, sakatlığını belirten tabelayı almış, tersini çevirip üzerine bir şeyler yazdıktan sonra dilencinin boyuna asmış ve şöyle demiş: “Tabelaya gelirinizi arttıracak bir şeyler yazdım. Bir hafta sonra uğradığımda sonucu söylersiniz bana.”
Dediği gibi bir hafta sonra gelmiş. Kör dilenci: “Bayım size nasıl teşekkür etsem azdır. Eskiden en fazla beş dolar veriyorlardı. Şimdi günde on-on beş dolar kadar topluyorum. Olağanüstü bir şey. Tabelaya ne yazdınız da bu kadar sadaka vermelerini sağladınız ?” demiş.
“Çok basit, diye yanıtlamış adam, tabelanızda ‘Doğuştan Kör’ yazıyordu, onun yerine ‘Bahar geliyor ama ben göremeyeceğim’ diye yazdım.”

Şiirin, söz sanatının gücünü anlatmak için, öylesine çok kullandım ki bu sözleri sonunda sanki benim oldu. Okurlar artık Roger Caillois’nın adını unutup buluşun bana ait olduğunu sanmaya başladılar.

Ancak, ben, şiirin söz gücüne ağırlık verirken, olgunun bir başka yönünü unutmuşum : “Bahar geliyor ama ben göremeyeceğim” cümlesi tersine bir etki yapıp kör dilenciyi beş dolarından da edebilirdi. Demek ki şiirin şiir olması için algılanması, alımlanması da gerekir. Bu da mümkün. Ama bu ilişki de tehlikeli. Ya alımlayıcı şiiri algılayacak düzeyde değilse. Bu da çok olası. Özellikle yeni ve yol açıcı şiir için."

Şiir için söyleyecek sözüm bunlar. Dünyanın neresine giderseniz gidin, değişmez. İspanya'da Lorka, Türkiye'de dünya çapında şairimiz Nazım Hikmet var.Bütün bunlar dünyanın şiirle evrenselleştiğini gösterir.

TİN: "Saçları Islak Gecenin" adlı kitabınızda "Çakıl Taşları" şiirinizde emekçilerden bahsediyorsunuz. Sadece bu şiirinizde değil, pek çok şiirinizde, sistemi sorguluyor ve yargılıyorsunuz. Bu sebepten olumlu ya da olumsuz eleştiriler alıyor musunuz?
Hasan TAŞÇI :Şiirlerimle ilgili almıyorum. Ama benim 4 kitabım vardı ve bunlardan biri bu nedenlerden dolayı yasaklandı.

TİN: Hangi kitabınızdı? (Taşçı kitaptan aslında pek bahsetmek istemedi. Israrım karşısında söyledi)
Hasan TAŞÇI : "Kırkı Çıkmamış Acılar"dı. Çakıl Taşlarında Mayokovski'yi, Herredia'yı, Neruda'yı anlatmaya çalıştım. Mayokovski 24 yaşında intihar etti… Larko, İspanya'daki cumhuriyetçilerle büyük bir devrime imza attı. Bir de bilinmeyen biri var Antoni Tores Heredia… Heredia bir çingene ve devrime katılmış…. Bunları anlattım

TİN: "Sağcıdan sanatçı çıkmaz" Bu uzun yıllardır söylenegelir. Bana göre sağ=sığ.. Siz ne düşünüyorsunuz?
Hasan TAŞÇI: Genel olarak söylediğiniz söz gündeme geliyor hap. İşin politize yönünden bakıldığında dediklerinize katılıyorum. Ama bir de işin duygusal yanı var… İnsanlar sağ, sol ve benzeri şayleri sonradan edinir. Yani fikirleri sonradan oluşur. İşin başka bir boyutu ile baktığınızda bu adam şiir yazabilir ya da yazamaz gibi bir ayrım yapma şansınız yok. Ama pasifize ettiğiniz zaman sağdan sanatçı çıkması çok daha azdır. Günümüzden gerilere baktığımız zaman, sağdan bir sanatçı bana gösteremezsiniz. Geçmişe… taa kilise dönemlerine gittiğimiz zaman, o kilisenin içinden bir tane sanatçı çıkmamıştır. Başkaldıran, hep erk olan, eleştiren insanlar sanatçı kimliğini kazanabilmiştir. Bugün gerilere baktığımız zaman Pir Sultan Abdallara, Karacaoğlanlara… Onları biz tanıyor muyduk? Hayır. Ama bu güne eserlerini taşıyabilmişler. Kim taşıdı bunu? Erk olması sebeplerinden biridir. Erk olmasaydı bu güne gelebilme şansları var mıydı? Binlerce şair, yazar yetişti ülkemizde.. Kaç tanesi kaldı?.... Dolayısıyla erk olan insan daima kalıcı olacaktır. Keşke 30 sene sonraya bir şiirim değil, bir dizem kalabilse.

Bu enflasyonun içinde bugün okumadan insanlar yazmaya çalışıyorlar. Yayımcılığa da soyundum ben. Dikkat ediyorum, insanlar kitap okumadan, kitap yazmaya çalışmışlar.. Para tuzağında böyle firmalar mevcut zaten.. Vicdansız bir insansanız herşeyi elde edebilirsiniz. Ama ben vicdansız bir insan değilim. Bir adım var ve onun lekelenmesine izin vermem. Duruşumla yazdıklarım birbirini tamamlar. Kaç kişi biliyoruz ki yazdıkları ve duruşu örtüşen??

Şiir edebiyatın üst dilidir. İngilizce bir şiirimi çevirdiler fakat yayımlanmasına izin vermedim. Çünkü anlam kaybına uğrar. Yetişme tarzı, kültürel farklılıklar gibi daha pek çok farklılıklar var çünkü uluslar arasında. Örneğin; A. N diye biri vardır. Bu şahıs sürekli Rusca'dan çeviriler yapar. Bir gün dedim ki: Rusca biliyor musun? "Hayır" dedi. "Ee nasıl çeviriyorsun" dedim. "Mütercimle birlikte yapıyorum, ben ruh katıyorum ona" dedi. Ona "yok böyle bir şey olmaz, sen insanları kandıryorsun bu şekilde" dedim. O gün bu gün konuşmuyoruz, söylediği bu söz yüzünden. Rusca'da, Fransızca'da bilse; insanların yerel kültürlerini,yaşam biçimlerini, duygusallıklarını bilemiyorsa, o şiirde eksiklik vardır.

TİN: Biraz farklı bir soruya gelelim. Ülkemizde sendikaların ve sendikacıların görevlerini gerçekten yapmadıklarını görüyoruz. Peki Yazarlar Sendikası bu mücadeleyi gerçekten veriyor mu? Devletten destek alabiliyor mu?
Hasan TAŞÇI: Güzel bir soru.. Şu an Yazarlar Sendikası'nın 836 üyesi var. Benim de face'de 2 bin üyem.. Genel Kurul toplanınca 150'yi geçmiyor. Kişi ben Türkiye Yazarlar Sendikası başkanıyım demek için, buna soyunuyor. Ama geldikten sonra, diğer sendikalar gibi dünyanın çeşitli yerlerinden davetler almaya başlıyorlar.. Ceplerinden hiç para da çıkmıyor. Türkiye'deki sendikalar böyle bir sendikacılık.. Siyaset ve sendikacılık kadar yalancı bir ortam yok. Dürüst insanların o tür kurumlarda yer almaları çok zor. Ancak Türk Yazarlar Sendikası, biliyoırsunuz Aziz Nesin'in kurmuş olduğu bir sendika ve bizler onu yaşatmak için uğraş vereceğiz. Kurula gitmediği halde gitti gibi sahte imzalar atıldı kişilerce.. Sendika kapatılacaktı. Arkadaşlarla toplandık, ne yapıyoruz biz bu sendikayı yaşatmak için mi, yok etmek için mi varız dedik ve davacı olmadık.

Ben internet ortamında bir şey yayımlamaya karşı olan bir insanım. Kitabın, derginin kokusunu hissetmek bir başka…

TİN: Son olarak şiir için ne diyeceksiniz?
Hasan TAŞÇI: Şiir insanları birbirine yaklaştıran çağcıl araçlardır.

Taşçı ile söyleşimiz son buldu. İçten, samimi, dobra ve dürüst sözlerinden dolayı teşekkür ediyor ve " Keşke 30 sene sonraya bir şiirim değil, bir dizem kalabilse" sözünün altını çiziyor ve kalacağından da şüphe duymuyorum.


TİN
ÇAKIL TAŞLARI


seher yelleri kuşkulu esiyor artık
us’a indirdiğimiz hayali gemiler
dok’larda ölüme terk edildi
geçmişin çakıl taşları arasında
mayakovski’nin intihar trajedisi

“kin duyuyorum
hertürlü ölü etine
ama tapıyorum
yaşam olan her şeye”( 1)

mavi nur mu beliren gölgeler
uçurumun kenarında söylenecek tek söz
rahmindeki şiir ozanını doğurdu
ki şiir arınmak için döl tutuyorsa
özlemle çekilmiş dizelerden
sabrın körpe sularına

“dedim ki
köpüklerin anası
ben sevincimi buraya koyacağım”

duyarken Neruda’nın Şili zaferini

seher yelleri kuşkulu esiyor artık
bir anı bir yaşam- lirik bir sevda
hepsi bu

içimize bakan kökleriyle koca çınar
düşümüzün tanığı kadar çakıl taşları

“yaralı bir çocuk ağlıyor
başında kırağı tacı
Antoni Torres Herredia
Hasan TAŞÇI